Almanya’da kalmaya karar verdikten sonra her şey istediğim gibi gitmemişti tabii ki… Kurs online’a dönmüştü ve dışarıda kimseyle buluşup ders çalışma şansımız kalmamıştı. Almanya tam bir kapanmaya gitmiş ve tam benim dili biraz öğrendim artık pratik yapmalıyım dediğim süre içinde dışarı çıkıp konuşacak birilerini bulmak imkansız olmuştu. Tutunduğum tek gerçek, ‘bu sana has değil, tüm dünya pandemi yaşıyor’ gerçeği idi. Bir yandan ya aileme bir şey olursa kaygısı, bir taraftan sınava hazırlanma stresi, 30 metre kare evimde 1 ay daha geçirdim. En azından nisanda olması gereken yabancı şube randevum kasıma kadar ertelendi ve vize sıkıntım kendiliğinden çözülmüş oldu.
Bundan sonra yapmam gereken tek şey kendimi önümdeki sınava hazırlayabilmemdi. Bu arada ablam ve Murat’ın bana çok güzel bir önerisi oldu. Dalyan’da yaşayan bir Alman arkadaşları vardı, acaba sadece dilimi geliştirmem için bana yardımcı olabilir miydi? O sıralar gerçekten çok yardıma ihtiyacım vardı. Kurstan arkadaşlarla çalışsak da yeterli olmuyordu, çünkü hepimiz yabancıydık ve gerçekten anadili Almanca olan biriyle çalışmak çok iyi olacaktı benim için. Bunun üzerine Luisa ile tanıştım. Yaptığımız ilk ders sonrası bana ‘neye ihtiyacın var, sana nasıl yardımcı olabilirim?’ diye sormuştu. Girmem gereken sınavı anlattıktan sonra, benim ekstra bir şey söylememe gerek kalmadan bir sonraki ders karşımda bir hasta bulmuştum. Evet ihtiyacım olan şey simülasyon, birilerinin bana hasta taklidi yapmasıydı. Luisa ile güle oynaya, çok zaman kahkahalar atarak hazırlandım sınava.
Bu arada gireceğim sınavı da kısaca burada açıklamam gerekiyor. Almanya’da denklik başvurusu için evraklarınızı verdikten sonra girmeniz ve geçmeniz gereken ilk sınav FSP’dir. Her ne kadar tıp fakültesi diplomanızı ve B2 sertifikanızı vermiş olsanız bile bu Almanya’da doktor olarak çalışabilmek için yeterli değildir. Benim fikrimce mutlaka yapılması ve geçilmesi gereken bir sınavdır. Çünkü bizim mesleğimizde hastayı dinlemek, ne anlattığını eksiksiz anlamak çok büyük önem taşır. İsterseniz C1 sertifika sahibi olun, medikal Almancaya hakim değilseniz, hastalarınızı anlayamazsınız. Tıp dilinde tüm dünyada ortak olarak kullanılan Latince hariç, mutlaka halk dilinde en azından belli başlı hastalıkları bilip, hastayla akıcı şekilde konuşmanız istenir. Anlayamadığımız hastaya yardımcı olamayız. 3 bölümden oluşan sınavın ilk bölümü, hasta ile konuşmak, yani anamnez almaktır. 20 dakika süren bu bölümde, hastanın söylediklerini yazıp, çoğu zaman konuşmayı sizin yönlendirmeniz gerekir. Varsa hastanın kaygılarını gidermeniz ve sonraki basamakları kısaca hastaya açıklamanız gerekir. Bu süre içinde hasta taklidi yapan kişi bazen konuşma akışını bozar. Sorularına kısaca cevap verip, tekrar konuya dönmeniz gerekir. Aslında bu bölümde hekimlik sanatını ne kadar icra edebildiğiniz ve hastaya nerede, ne kadar doğru biçimde müdahale ettiğiniz gözlenir. 2. Bölüm olan Dokümentasyonda, hastadan aldığınız bilgileri bir kağıda yazmanız gerekir. Bu bölüm farklı bir gramer yapısı kullanıldığı için biraz zordur. Ama bol pratik yaparak ve bazı kalıp cümleler kullanılarak oldukça akıcı şekilde hazırlanabilir. Buradaki tek sıkıntı 20 dakika olan sürenin yetersiz olması bana göre. Ama dediğim gibi iyi bir hazırlıkla düzgün bir şekilde yazılabilir. Sınavın 3. bölümü olan hasta sunumu, bana göre en kabus olan bölüm. Çünkü karşınızda iki hoca tamamen sözlü olarak, hastayı sunmanızı ve sonrasında konuyla alakalı veya alakasız sordukları soruları doğru cevaplamanızı bekler. Bu kısım özellikle benim gibi konuşmakta problemi olan adayları en çok zorlayan bölümdür.
Mart ayının sonunda kursumuz bitmişti. Kurs hocamız Georgetta’dan da kısaca bahsetmek isterim. 5 dil bilen, kendine güvenli, kendi anlatımıyla Medikal Almanca işi ile yaklaşık 5-6 yıl önce tanışmış ve işine aşık olmuş bir kadındı Georgetta. Kurs aralarında yaptığımız ufak konuşmalarda Türkiye’de nerelerde, ne şartlar altında çalıştığımdan, gönüllü olarak Nijer’e gittiğimden bahsetmiştim. Benim çok hikayem vardı, onun da çok hikayesi vardı. Biliyorum kurs bitse de biz görüşmeye devam edecektik, çünkü çok özel bir kadındı. Karşısındakini dinleyen, anlayan, hayat deneyimlerine çok saygısı olan, öğretmen kimliğinden ziyade, gerçekten hayata karşı çok tecrübesi olan biriydi. Zaten de öyle oldu, hala görüşüyoruz, tabii şimdilik telefonla. Ama pandemi biter bitmez beraber kutlayacağımız çok şeyimiz var.
Neyse ben hikayeye devam edeyim. Kurs bittiği gibi, kurstan arkadaşlara bir önerim oldu. Herkesin bu simülasyonları yapmaya ihtiyacı vardı, Georgetta maalesef yeni kursa başlayacaktı. Ama biz yine de her gün kurs saatinde buluşup, en azından online olarak çalışmaya devam edebilirdik. Aynen de öyle yaptık. Bir gün bile ara vermeden hafta içi her gün buluştuk. Her gün bir kişiye aramızda sınav yaptık. Bize sorulabilecek olası sorular hakkında tartıştık. Bu süre içinde de ben ayrıca Luisa ile ders yapıyordum ve beraber gerçekten çok eğleniyorduk. Çoğu zaman oldukça komik hatalar yapıyordum, her seferinde gülüp hatalarımı düzeltiyorduk.
Sonunda sınav tarihim belli olmuştu. 8 Haziran’da dananın kuyruğu kopacaktı. Sınav tarihim belli olunca tabii ki Münih’teki kuzenimden de yardım istedim. Her hafta Yeşim abla en acımasız hasta rolünü oynuyor ve konuşma sırasında anlamadığım her şeyi sonrasında tek tek açıklıyordu.
Mart ortasından Haziran’a kadar, yani yaklaşık 2,5 ay, hayatım 30 metrekare evde, sürekli bir şeyleri ezberlemeye çalışarak geçti. Bu süre içinde arada bir Sumru Hanım’la da konuşuyordum. Malum Pandemi vardı, ama onlar hala çalışmaya devam ediyorlardı. Yaşlarının ileri olmasından dolayı endişe duyuyordum, ama her şey yolundaydı. Sınav tarihim gelince hemen haber vermiştim. Sınavı geçsem de geçemesem de sınavın ertesi günü öğlen yemeğe gidecektik, maskeli, mesafeli.
Sonunda sınav günü geldi çattı. Elim ayağım dolaşarak yaklaşık yarım saat önce sınav yerine varmıştım. Gittiğim gibi, ‘sizden önceki sınav iptal oldu, isterseniz hemen başlayabilirsiniz’ demişlerdi. O heyecanla pasaportumu bile dolaba kilitleyip sınava koşmuştum. İlk bölüm çok iyi geçmişti, hastayı iyi anlamış, olması gerektiği yerde de doğru tepkiler vermiştim. Anamnez’de bir şey unutmamış, sormam gereken her soruyu sormuştum. 2. bölüm, yani dokümentasyonu da gayet iyi yapmıştım. Hatta 3. bölüme geçtiğimde yazdığım dokümentasyonu değerlendiren hoca da oldukça beğendiğini söylemişti. Hastayı sunduktan sonra ‘tamam ben bu işi başardım galiba’ diyip, bir rahatlamayla bacak bacak üstüne attığımı hatırlıyorum. Gerisini hakikaten hatırlamıyorum. Konu regüle olmayan Diabetti. Hastayı sunmam sonrasında, sorular yağmaya başladı. Bazı yerlerde ne sorduklarını bile anlamadım. Ama sordukları soruların ancak %30-40’ına cevap verebilmiştim. Sınavdan çıktıktan sonra yıkıldım. Her şeyi bu kadar iyi yapıp, son bölümü batırmıştım. Hemen Georgetta’yı aradım, müsait değildi. Hemen mesajla bildirdim ‘Geo sanırım ben kaldım☹’. Bana çok güveniyordu, sonuçlar da yarın açıklanacaktı. ‘Dur bakalım, ilk iki bölümü iyi yaptıysan belki geçersin’ demişti.
Çünkü bu bir Sprachprüfung idi. Aslında istedikleri tek şey hastayla anlaşıp anlaşamadığımı ölçmekti. Ama ben kendimden memnun değildim. Son bölümü daha iyi yapmam gerekiyordu, ama hiç de istediğim gibi bir performans sergileyememiştim. Ailemle konuştum, onlar yine bana tam destekti. ‘Kalırsan da bir iki aya kadar tekrar sınava girer geçersin’ demişlerdi. Öyle demişlerdi, haklılardı, ama o kadar çaba… Akşam bir arkadaşımla dışarı çıktım, düşünmenin anlamı yoktu, yarın belli olacaktı her şey. Nehir kenarında yayılıp biraz keyif yaptık. Bazen öyle anlar vardır ya, saatleri geçtim, saniyeleri sayarsınız. Vakit geçmiyor, yarın olmuyordu. Sonunda biraz uyumayı başardım.
Ertesi gün öğlen Sumru Hanım ve İsmail Bey ile öğlen yemek yiyecektik. Tam evden çıkmadan önce maillerimi son kez kontrol ettim. Beklemediğim haber gelmiş ve ben sınavı geçmiştim. Tavşan gibi zıplayarak Praxis’e gittim. ‘Başardıııım’ dedim. Sevincimi paylaştılar, bir de üstüne yemek ısmarladılar. Evet sonunda burada halledilmesi gereken bir şeyi daha halletmiş ve iki yıl için doktor olarak çalışmaya hak kazanmıştım. Artık bir şekilde, bir yerde çalışmaya başlayıp, para kazanabilecektim. Sumru hanım da yemekte sormuştu; sıradaki planım neydi diye, ‘hemen başvurularını yazalım’ demişti. Sınav sonrası çok önceden planladığım tatil ve staj programımı anlattım. Haftaya Yeşim ablanın yanına gidecektim, gitmişken de çalıştığı hastanede 1 hafta staj yapacaktım. Yeşim abla daha ben gitmeden çok önce Türkiye’den gelip dil öğrendiğimi ve uzman doktor olduğumu jinekoloji şefine söylemiş, şef de ‘hemen sınavdan sonra isterse gelsin başlasın burada’ demişti. Aslında ilk iş teklifimi almıştım bile, sadece yaşadığım eyalette değildi. Ama hiç de belli olmazdı, burada yalnız olmaktan çok yorulmuştum, kuzenimle aynı şehirde yaşamak hiç de kötü bir fikir değildi. Sumru hanım ‘neyse sen bir git gel bakalım, inşallah beğenmezsin, burada kalmaya karar verirsin’ demişti. ‘Burada da mutlaka çalışacak bir hastane bulursun’ diye de eklemişti. Bakalım, gidip görecektim.
Bundan sonra Almanya hikayem yeniden farklı bir boyutta başlıyordu…
Bir Cevap Yazın