Yemek sonrası eve nasıl rahatlayarak dönmüştüm. Gerçekten çok zor durumda kalırsam Sumru hanım vardı, ama yine de özellikle onların yaptığı tekliften sonra benim için asla vazgeçmek yoktu. Sonraki gün göndermek üzere Moers’teki hastaneye bir gün Hospitasyon yapmak istediğimi belirten bir mail hazırlamıştım. Sabah attığım maile hemen öğleden sonra geri dönüş olmuştu ve 28 Temmuz’da ekiple tanışmaya gidecektim. Bu hastane gerçekten içime sinmişti bakalım staj nasıl geçecekti. Çünkü henüz Aprobasyonum olmamasına rağmen hoş karşılandığım iki, üç hastaneden biriydi.
28 Temmuz sabahı hastaneye gittim. Sabah nöbet devri sırasında konuşmaların bir kısmını anlıyor, maalesef büyük çoğunluğunu anlamıyordum. Hastanede asistan olarak çalışan iki Azerbaycan Türk’ü vardı, çok sıcakkanlılardı ve bana çok yardım edecekleri, belliydi. Birkaç saat doğumhanede, sonrasında serviste vakit geçirdim. Hemşireler olsun, çalışan diğer doktor arkadaşlar olsun, kendimi burada gerçekten çok iyi hissetmiştim. Karnımla karar vermem gerekiyordu, ben çoktan karar vermiştim. İş çıkışı yaptığımız nöbet devrinde doktor arkadaşlardan biri bana ‘sen şimdi Şef’in yanına git, müsait olmayabilir ama biraz sekreterliğin orada bekle’ demişti. Bu hastane benim içime çok sinmişti. Sekreterliğe gittim, şef bir muayene sonrası beni odasına kabul etti. ‘Hastanemizi nasıl buldunuz Frau Yilmaz?’ diye sordu. Ne diyebilirdim ki, ben çooook sevmiştim😊. Hastaneyi ve çalışma ortamını çok beğendiğimi, imkanım olursa burada çalışmak istediğimi söyledim. Şef cevabıma mı şaşırdı, yoksa Approbasyonumun olmamasından dolayı direkt beni reddedecekti de, cevabıma karşı arada mı kaldı tam anlamadım ama bana tekrar nasıl çalışmak istediğimi sordu. Tam zamanlı çalışabilirdim, zaten bu kadar aradan sonra mümkün olduğu kadar fazla çalışmak istiyordum. Nöbet tutmak da benim için sıkıntı değildi tabii ki, fakat henüz Approbasyonum olmadığından dolayı nöbet tutmam mümkün değildi. ‘Tahminen ne zaman çalışmaya başlayabilirsiniz?’ diye sordu şef. Bana kalsa yarın başlardım ama büyük bir sorun vardı. Almanya’da ilk defa işe gireceğim için prosedürler biraz uzun sürüyor, öncelikle bir hastaneden kabul alıp, bununla mesleki izin çıkartmam gerekiyor, sonrasında her ikisi ile yabancı şubeden çalışma ve oturum izni almam gerekiyordu. Türkiye’den gelen birkaç arkadaşım yakın zamanda bu prosedürlerden geçtikleri için, tahminen 1-1,5 ay kadar süreceğini biliyordum. Bu karmaşık prosedürü şefe kırık Almancamla anlattıktan sonra şef ‘iki asistan için yerimiz var, başka başvuru yapanlar da oldu, o başvuruları da değerlendirmem gerek. Ben size önümüzdeki hafta geri dönüş yapacağım’ dedi.
Sonrası benim için gerçekten oldukça bunaltıcıydı. Çok içime sinen bir yer bulmuştum sonunda ve sabırsızlanıyordum. İşte burası diyordum kendi kendime. Bir haftayı nasıl geçirdiğimi anlatamam, fakat beklediğim zamanda yanıt gelmemişti. Bir sonraki hafta başı tekrar mail attım, çünkü oradaki işi çok istiyordum. Yanıt beklediğimi, eğer yanıtları negatif olursa da başka bir yerlerde iş aramam gerektiğimi söyledim. Şeften yine hemen yanıt gelmişti, henüz karar vermediğini, birkaç görüşme yapması gerektiğini söylemişti. Süre uzasa da yine de içimde iyi bir his vardı, karnım öyle söylüyordu.
Bu arada yaz dönemi Almanya’da yasaklar biraz gevşemiş, biz de biraz şımarmıştık. Birkaç defa Köln’de Ebru ve Onurcan’la buluştuk. Tam keyif yapalım derken, Onurcan’ın ailesi olmadık bir trafik kazası geçirdi, neyse ki çok ciddi bir durum yoktu ama yine de hemen Türkiye’ye gitti. Biz de onun yokluğunda Ebru ile bol bol müze gezdik, dondurma yedik😊
Moers’te yaptığım Hospitasyonun üstünden neredeyde 3 hafta geçmiş, artık herhalde burası olmayacak derken, şeften bir Mail geldi. ‘Ekibimize hoşgeldiniz’ diyordu. Gerçekten havalara uçtum. Tam olmayacak dediğiniz anda olur ya bazı şeyler, işte yaşadığım tam da buydu. Mutlaka bir başka doktorun gözetimi altında çalışmak zorundaydım, iş bulmakta zorlanmamdaki en büyük etken buydu. Buna rağmen gerçekten içime sinen bir hastaneden kabul almıştım. Mailinde şef tekrar ne zaman başlayabileceğimi sormuştu, 1 Ekim demiştim. Süre kısalmıştı ama eğer hemen Moers’ten ev bulup taşınırsam işlemleri hızlandırabilirdim. En kötü ihtimalle işe başlardım, bir iki haftalığına, evraklarım hazır olana kadar para almadan çalışırdım. Benim için hiçbirisi benim için problem değildi. Aradığım şey huzurdu ve eminim burada bulacaktım.
Tabi ki hemen sonrasında kolları sıvamıştım. Maalesef Almanya’da resmi kurumlara attığınız maillere en erken bir haftada cevap geldiği için hızlı davranmalıydım. Almanya’da doktor olarak çalışacaksanız, iki adet çalışma iznine ihtiyacınız vardır. Öncelikle Türkçe karşılığı Bölge mahkemeleri (Bezirksregierung) olan kurumdan mesleki çalışma iznimi almam gerekiyordu. Bu da bir hastaneye kabul edildiğinizi belirten bir yazı olmadıkça göndermiyorlardı. Şef her ne kadar mail atarak kabul edildiğimi bana bildirse de hastaneden gelecek olan resmi evrakı beklemem gerekiyordu. Bir hafta sonra kabul yazım geldi, ertesi gün evrakları Bezirksregierung’a gönderdim. Bu arada yabancı şubeye gittim ve yabancı şubeden alacağım genel çalışma izni için hastanenin doldurması gereken tonla evrak aldım. Tabi tüm bunları yaparken bir de ev bakmalıydım. Aslında Almanya’da en zor olan, benim ise en kısa sürede hallettiğim süreç bu olmuştu. Çalışmaya başlamadan halledilmesi gereken bir başka iş de ehliyetti. Kısaca 4 koldan işlere girişmiştim. Her gün yapmam gereken bir başka iş çıkıyordu.
Tüm gelişmeleri Sumru Hanım ve İsmail beye anlatmıştım. İş bulmama çok sevinmişler, sonraki süreçte de beni ellerinden geldiğince desteklemişlerdi. Mesleki izin çıkartmam için gerekli olan hekim Raporunun süresi dolmuş, hemen yenisini vermişlerdi. Ev arama sürecimde defalarca aramış, ev bulup taşınma zamanı geldiğinde yardım teklif etmişlerdi. İşe başlamadan hemen önce istenen laboratuar tetkiklerini yine onlar yapmışlardı. Eylül ayı benim için fırtına gibi geçmişti.
26 Ağustosta işe kabul kağıdım gelmişti. Daha önce anlattığım gibi hemen Bezirksregierung’a gönderdim. 1 hafta sonra geri dönüş yapmışlar ve benden tekrar sabıka kaydı ve daha önce göndermiş olmama rağmen hekim raporu istemişlerdi. Sumru hanım raporu hemen hazırlamıştı, o sorun değildi, ama sabıka kaydı benim bütün planlarımı bozuyordu. Almanya’da sabıka kaydı, Türkiye’den biraz farklı. Öncelikle gidip kendi kendinize ben sabıka kaydımı istiyorum diyemiyorsunuz. Pardon öncelikle tabii ki sabıka kaydı alabilmeniz için randevu oluşturmanız gerekiyor. Diyelim randevu buldunuz ve gittiniz, ben evrakı alayım elden götüreyim gibi bir şansınız yok. Hangi kurumun istediğini soruyorlar, bunu da ispat etmeniz için size gönderilmiş olan mail’i falan da göstermeniz gerekiyor. Sonra da kendileri hazırlayıp belirttiğiniz kuruma posta yoluyla gönderiyorlar. Bu evrakın hazırlanıp kuruma gönderilmesi yaklaşık olarak 2-3 hafta arası sürüyor. Kısaca en az iki hafta daha kaybetmiştim. İşler yolunda gitsin yeter ki diyordum kendi kendime ama bir taraftan da sinir oluyordum. Neredeyse bir ay önce mail atıp sormuştum, olur da iş bulursam çalışma izni için hangi evrakları istiyorsunuz diye. Verdikleri cevapta yeni bir sabıka kaydı yoktu. Şimdi nereden çıkmıştı. Bu ülkede herşeyin başı ‘sabır’dı…
Ev bulma işim ise dediğim gibi çok kolay olmuştu. Çünkü seçeneğim oldukça kısıtlıydı. 3 kriterim vardı; hastaneye yürüme mesafesinde olacak, köpek kabul edecek ve mutfağı olacak. Şimdi mutfağı olacak deyince anlaması biraz zor geliyor biliyorum, ben de başlangıçta anlamakta çok zorlanmıştım. Almanya’da insanlar taşınırken bildiğiniz mutfak dolaplarını falan da söküp götürüyorlar, sonra da yeni evlerine çıkma mutfaklarını monte etmeye çalışıyorlar. Almanya’da çok antipratik olduğunu düşündüğüm tonla uygulama gördüm, ama bu işin son noktası. Niye söker götürürsün mutfağı? Tamam taşınmadan önce para ödeyip, kendin yaptırmış olabilirsin. Gelen kiracıya sat bari, ne sen uğraş eski mutfağı yeni evin şekline uyduracağım diye, ne de yeni gelen tekrar baştan mutfak yaptırmakla uğraşsın. Bir de öyle mutfak yaptırma işini 1-2 haftada halledemiyorsunuz. En az iki ay, lavabo, fırın, buzdolabı olmadan yaşaman gerektiği, yani bildiğin karton tabak çanakla yemek yiyeceğin anlamına geliyor bu. Kriterlerim belli olduğundan zaten tutabileceğim aşağı yukarı 3-4 ev vardı. Tabii ki hepsine mail attım, bakalım ne zaman döneceklerdi. Bir an önce ev bulup Moers’e taşınmak istiyordum çünkü Moers daha küçük bir şehir olduğundan ikametgahımı hemen buraya almak, yabancı şube’deki işlerimin daha hızlı ilerlemesini sağlayabilirdi. Yani ben o zaman öyle düşünmüştüm ama yanılmışım…
Bir Cevap Yazın