Hastaneye 700 metre mesafede, resimlerinden en çok beğendiğim bir ev için geri dönüş oldu. Attığım mailden yaklaşık 2 hafta sonra beni arayan emlakçı, ‘hala ilgileniyor musunuz evle?’ diye sormuştu. Hangi emlakçının hangi ev için aradığını bile bilmiyordum, telefonda anlamamıştım😊. ‘Evin mutfağı var mı?’ diye sordum. Emlakçı olumlu yanıtlayınca ‘tabii ki ilgileniyorum o zaman’ demiştim. Cuma günü Moers’e evi görmeye gidecektim. Emlakçı evin adresini attıktan sonra aslında en çok istediğim ev olduğunu gördüm. İşler yolunda gidiyordu.
Cuma günü Moers’e eve bakmaya gittim. Eski bir evdi, boya yapılması gerekiyordu, çatı katıydı ve asansör yoktu. Ama başlangıç için tüm ihtiyaçlarımı karşılayabilecek bir evdi. Mutfağı vardı, köpek kabul ediyordu ve en önemlisi hastaneye sadece 700m uzaktaydı. Ev sahibi, emlakçı ve benden önceki kiracı beraberdik. Eğer mümkünse ben evi tutmak istiyorum, en erken ne zaman taşınabilirim diye sordum. ‘Hemen’ dediler. Bu benim için bulunmaz bir fırsattı. Tamam dedim, hemen pazartesi kontrat yapalım. Pazartesi kontrat yaptık ve artık resmi olarak Moers’te bir evim vardı. Yapmam gereken öncelikli iş, kaydımı buraya aldırmak ve yabancı şube’deki işlemlerimi buradan devam ettirmekti. 1 Eylül itibariyle kontratım başlamıştı ve 1 Ekim’de çalışmaya başlayacaktım. Önümde 1 ay süre vardı, yetişirdi mutlaka evrak işleri, ama maalesef işler benim düşündüğüm gibi yürümedi.
Kontrattan hemen sonra Moers yabancı Şube ile irtibat kurdum. İşlemlerimi yapacaklardı, fakat evraklarımın Düseldorf’tan gelmesini bekliyorlardı. Bir Düseldorf’a bir Moers’e mail atıyordum ama maalesef işler düşündüğümden yavaş ilerliyordu. Eylül ayı boyunca Düseldorf ve Moers arası mekik dokudum. Taşınacak eşyalar, evraklar, bir evde yaşamak için gerekenler ve temizlik tabii ki.
Her gelişimde küçük bir valiz getiriyordum. Bir ay boyunca iki kira vermek durumunda kalmıştım, ama olsun, benim için sıkıntı yoktu. Düsseldorf’taki evimin son gününde Ebru ile Onurcan’da yardıma gelmişlerdi. Ne kadar az eşya var deseniz de, yaşadığınız yerin büyüklüğü değil, süresi önemlidir derim hep. İster istemez birşeyler alırsınız. Bir şişe açacağı, duvara astığınız bir resim, ufak tefek mutfak eşyaları vesaire. Ev topla topla bitmez. Her şey tamam dediğinizde başka bir çekmeceden, başka bir anınız çıkar. Eskiden atmaya kıyamadığınız bir eşyanız, yıllardır giymediğiniz giysileriniz, sizi gülümseten bir anınız sizi kovalar. Düseldorf’taki 30 metrekarelik, küçücük evimde sadece 1,5 yıl kalmıştım. Bu kadar anım olduğunu bilmiyordum ve bu kadar çok kitabım olduğunu da tabii ki.
Tüm eşyaları arabaya yükledik, son defa hayatımın 1,5 senesiyle vedalaştım. Ben ne çok ev değiştirmiştim ne kadar çok taşınmıştım. Şimdi tekrar, kaçıncı bilmem, yeni bir hayata başlayacaktım. Moers’e vardık, eşyaları taşıdık, sonra da Pizza gömdük. Sonraki iş tabii ki İkea’ya gitmekti. Birçok eşyayı ikinci elden almıştım ama yine de ufak tefek şeyler almam gerekiyordu.
Moers’te yerleşik hayata geçmiştim, ama evraklarım hala hazır değildi. Maalesef Düseldorf’tan dosyam hala gelmemiş ve bu nedenle Moers’te çalışma iznim için işlem başlayamıyordu. Benim için farketmezdi, artık çalışmak istiyordum. Şef’e tekrar Mail atıp durumu açıkladım. Evraklarım yetişmemişti, ama ben çalışmaya başlamak istiyordum. Stajyer gibi başlayıp evraklarım gelince resmi başlangıcımı yapabilirdim. Yanıt olumluydu, hatta Şef sen para kazanmayacaksın, öğlen yemeklerini ben ödeyeceğim yazmıştı. Aah ne düşünceli insanlardı, ben buraya daha fazla para kazanmak için gelmemiştim, tek aradığım huzurdu, belli ki burada bulacaktım zaten. İşe ilk başlayacağım gün ciddi bir talihsizlik yaşadım ve bir gün önce yediğim balıktan sanırım barsaklarımı bozdum. Sabaha kadar kustum, işin ilk gününde bu şekilde gitmek istemediğim için aradım ve gelemeyeceğimi, bir sonraki gün de maalesef evraklarım hala buraya gelmediği için Düsseldorf yabancı şube’de randevum olduğunu söyledim. Ancak Pazartesi günü gelebilecektim. Benim için çok utandırıcı olan bu durumu anlayışla karşılamışlardı. Cuma günü Düseldorf yabancı şubaye gittiğimde randevumun silinmiş olduğunu ve evraklarımın da Moers’e gönderilmesinin unutulmuş olduğunu öğrendim. Düseldorf yabancı şube beni ikinci defa unutmuştu ve beklemekten başka yapacak hiçbir şey yoktu.
Resmi başlangıcımı yapamasam da pazartesi günü işe başladım. Maalesef yasal olarak hiçbir şeyi tek başıma yapma iznim yoktu. Kan alırken bile başımda birinin beklemesi gerekiyordu, kurallar böyleydi. İş arkadaşlarım çok sabırlı ve içtendi. Şimdi böyle ama düzelecek, merak etme diye bana destek oluyorlar, dil konusundaki eksikliklerimde bana moral veriyorlardı. ‘Almanca zor bir dil, zamanla geliştireceksin, merak etme’ diyorlardı. Gerçekten çok desteklerini gördüm, hala da görmekteyim. Bu arada resmi olmasa da işe başlamış ve biraz olsun düzenimi kurmuştum. Bir akşam yemeği için Sumru hanım ve İsmail bey’i davet etmek istiyordum. Sumru hanımı aradım ama telefonu kapalıydı, İsmail bey de yanıt vermiyordu. İki çocukları da İngiltere’de yaşıyordu. İki ihtimal vardı; ya çocuklarının yanına gitmişlerdi, ya da kötü ihtimal korona olmuşlardı. Herşey bu kadar yolunda giderken, tüm bunları Sumru hanım’la paylaşmalıydım. Bana o kadar destek olmuşlardı ki…
1 hafta sonra tekrar aradım ve yine ulaşamadım. Bu işte bir terslik vardı. Bu insanlar günlerce telefonlarına yanıt vermeyecek ya da sonrasında dönmeyecek insanlar değillerdi. İsmail bey’e mesaj attım ve bir gün sonrasında telefon aldım. Duyduklarıma inanamamıştım, Sumru hanım aramızdan ayrılmıştı. Nedendi, niyeydi diye telefonda soramadım, dilim varmadı. En son görüşmemizde Sumru hanım ‘acaba Alex’i görebilecek miyim? diye sormuştu. ‘Tabii ki’ demiştim, ‘gelip elinizi yalayacak’. Olmamıştı. Hayat işe böyleydi… HAYAT BÖYLE BİRŞEYDİ; BİR GÜN VARDIK; BİR GÜN YOKTUK…
Benim için devam eden hayatta her şey yolunda. Bence buraya gelmek hayatımda verdiğim en doğru karadı. Başlangıç benim için biraz zor olsa bile, şu anda kesinlikle hayatımda çok mutluyum. Hep söyledim, yineliyorum, ben Almanya’da bencil olmayı öğrendim. Ve buraya hayat kalitemi yükseltmeye geldim, bunu aşağı çekecek, çekme ihtimali olan insanları bir bir eliyorum. Minik bir mikroçevrem var, bununla gayet mutluyum. Birbirimize birşeyler kattığımız, destek olduğumuz ufak bir arkadaş grubu, Türkiye’den hala görüştüğüm dostlarım ve en önemlisi ailem.
Bu son yazım sanırım. Şu anda işte deneme sürem bitti, arabamı aldım ve hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. Burada işe başlama süreci, dil kursları, sınavlar yaklaşık 1,5 yıl sürdü. Ama şu anda yaşadığım hayattan ve dönüştüğüm Gökçe’den gerçekten çok memnunum. İyi veya kötü katkısı olan herkese çok teşekkür ederim. Bu son yazı da Sumru Hanım’ın anısına olsun…
Ben de Almanya’da iş bulmaya çalışan bir kadın doğumcu olarak beğenerek okudum yazılarınızı. Bahsettiğiniz zorunlu görev maceralarının çok benzerlerini yaşadım. Bu da beni bu arayışa itti. Teşekkür ederim… Asistan dr ararsanız da burada biri var =)
BeğenBeğen