Veda’lar bitmiyordu… Bolu’da, İstanbul’da birçok arkadaşımla gitmeden son defa görüştüm. Ben genellikle toplu görüşmeler yerine, bireysel görüşmeleri tercih ederim. Toplu olarak (ben 3 kişiden fazla olarak tabir ediyorum) yapılan görüşmelerde sohbet sığ kalır, kişi sayısı ne kadar fazla ise kendi özel hayatınızdan, duygularınızdan bahsetme ihtimaliniz azalır, genel geçer şeylerden konuşulur. Bu nedenle mümkün olduğu kadar tüm arkadaşlarımla bireysel olarak görüştüm. Benim sakat ayağımla mutlaka gitmeden göreyim diye bir tarafımdan terler akarak buluştuğum arkadaşlarımın çoğunun ben buraya geldikten bir süre sonra aramalarıma bile cevap vermediklerini, ‘ay canım döncem ben sana’ deyip, maalesef unuttuklarını sinir bozucu bir şekilde deneyimledim. Atasözlerinin ne kadar anlamlı olduğu belli bir yaştan sonra daha iyi anlaşılıyor. Gözden ırak olan, gönülden de ırak oluyormuş hakikaten. Bu yazı devam ettikçe, defalarca aynı cümleyi kuracağım. Ben Almanya’da bencil olmayı öğrendim. Aslında eskiden fazla özveriliymişim, şimdi biraz normalleştim şeklinde de bakılabilir bu duruma. Hangi toplumda yetiştiğinize ve hangi açıdan baktığınıza göre değişir. Alman koşullarında hala fazla özveriliyim, ama Türk toplumu için bayağı bildiğin bencilim. Aslında benim kin tutma çipim eksik olduğu için, ortalama bencillik kriterlerini çok sağlayamıyorum, ama olsun. Ben yine de dönüştüğüm- evrimleştiğim yeni normalimden çok memnunum.
Neyse hikayeye devam edelim.
16 Ocak 2019 Çarşamba öğleden sonra Atatürk Havalimanına ailecek gittik. Ablam da benimle gelecekti, içine sinmemişti sakat ayak ve Alex’le beni yalnız göndermek. 4-5 gün ben arkadaşımın evine yerleşene kadar yardım edecek, sonrasında dönecekti. 2 kişi, 90 kilo valiz ve Alex yolculuğa hazırdık. Meslek icabı benim kaderim hep aileden ayrı olmaktı. Aslında ben çok alışkındım ayrılıklara da, gurbete gidiyorum kafası daha farklı bir kafaymış. Gittim, geldim bir daha, bir daha sarıldım anneme, babama, teyzeme, Murat’a. Şimdi düşünüyorum, keşke birkaç tur daha fazla sarılsaymışım. AİLE… Bir insanın hayattaki en değerli varlığı. Nokta.
Akşam saatlerinde Düsseldorf Havalimanına indik. Valizleri ve Alex’i aldık, arkadaşımın eşi havaalanında karşıladı bizi. Sonunda maceram başlıyordu ve gerçekten çok heyecanlıydım. Eve dönerken yolculuk sırasında arkadaşımın eşiyle havadan sudan sohbet ettik ve beni özellikle bir konuda uyardı… Eşi çok değişmişti… Arkadaşım son yıllarda gerçekten çok zor günler geçirmişti, ülke değiştirmek başlı başına zaten bir stres ama bunun haricinde ailesindeki sağlık sorunları, babasını kaybetmesi, onu daha sert mizaçlı biri yapmıştı sanırım. İnsanlar dinamik varlıklardır, yaşadığımız tecrübeler, deneyimlerimiz, hayal kırıklıklarımız yıllar geçtikçe bizi daha ketum, daha sert biri haline getirir. Bu uyarıyı dikkate almakla beraber, o zaman ne demek istediğini tam anlamamıştım.
Eve geldiğimiz gibi köpekleri tanıştırdık, hiçbir sorun yoktu, gayet de güzel anlaşmışlardı. Sadece eve girmeleri yasaktı, bu durum Alex’i memnun etmeyecekti biliyordum, ama maalesef bu evin kuralları böyleydi ve ben şartlarımı düzeltip yeni düzenimi oturtana kadar bu duruma uyum göstermek durumundaydı.
Ertesi gün ablamla beraber odamda eşyalarımı yerleştirdik. Tüm valizleri açtık, tek tek düzenledik. Akşam arkadaşım eve geldikten sonra odayı gösterdim, yüzünde hoş bir gülümsemeyle ‘çok iyi yapmışsın’ dedi. Ama o ton… Bir gariplik vardı da ne olduğunu çözememiştim. Ablamın ev bulma konusunda ekstra bir yeteneği vardır. Hazır boşken ben de sana Düsseldorf’ta ev bakayım dedi. 15 gün içinde kursum başlayacaktı ve dili daha kolay öğrenebilmem için bir Wohnunggemeinschaft’ta kalmak istiyordum. Bilmeyenler için belirteyim, Almanya’da ev bulmak, taşınmak inanılmaz zordur. Türkiye’de 2 gün içinde 20 tane ev gezersiniz, üçüncü gün bunlardan birine karar verir ve tutarsınız. Almanya’da aynı eve 20 kişi bakar, ev sahibi içlerinden birine karar verir. Çalışmıyorsanız, yani gösterebileceğiniz bir geliriniz yoksa, bankada ister milyon dolarınız olsun ev vermezler size. Zaten 20 kişiye mail atsanız, 13-14’ü geri bile dönmez, 3-4’ü ev tutuldu der, eğer şansınız varsa 2 evi randevu ayarlayıp görebilirsiniz, ama sizden başka eve bakan kişilerden birisine verilebilir. Neyse belki geri dönerler diye hoşumuza giden 25 kadar ev ilanına mail attık. Birkaç güne haber alırdık.
Cuma günü arkadaşım işten çıktıktan sonra Düsseldorf’a gidelim, biraz gezelim dedi. Yolda bir sürü şey soruyordum, sonra medikal Almanca çalışmaya başlasam mı diye sordum. Aslında biraz erken, sen sadece dile odaklan diyordu, haklıydı da. Bunu şimdi anlıyorum. Ama sonrasında hafif alaycı şekilde eklediği ‘istersen yarın ehliyete de başvur’ kısmına hiç katılmıyorum. Ehliyet alma sürecim her ne kadar sıkıntısız ve inanılmaz hızlı ilerlesede, keşke daha önceden şu işi halletseydim diye çok hayıflanmışlığım vardır. Aslında arkadaşımın söylemeye çalıştığı, ‘dile odaklan ve iyi öğren’ di. Ama nedense ben pek bir alıngandım o sıralar. Neyse.
Bir gün sonra arkadaşımın eşi bana Düsseldorf’ta güzel bir ev bulduğunu söyledi. Bana yardım etmeye çalışıyordu ama bir yandan da acaba bana bir an önce taşın sinyali mi veriyorlar diye içimden geçirmedim desem yalan olur. Bulduğu ev eşyasız olduğu için çok sıcak bakmadım. Ne kadar yaşayacağımı bilmediğim bir ülkede yeni baştan eşyalar ile yeni bir ev kurmak istemedim. Zaten ben Wohnunggemeinschaft’ta oturmak istiyordum. Yani herkesin kendi odasının olduğu, banyo- mutfak ortak kullanımlı, genelde öğrencilerin tercih ettiği ortak dairelerde kalmak istiyordum. Bu hem dil için hem de arkadaş edinmek için daha kolay olurdu.
Pazar günü ablam tekrar Türkiye’ye döndü. Bu arada Alex bahçede kalıyordu. Bahçe oldukça büyüktü ve arkasında boş arazi vardı. Arkadaşım Alex’in geceleri havladığını söylemişti, ben alışkın olduğumdan sanırım, aslında hiç duymamıştım ama tabii ki olabilirdi. Alex başka köpek sesi duyunca falan havlardı. Yani zaten öyle de olması lazımdı, kendisi bir köpekti ve köpekler havlardı. Beni hiç rahatsız etmeyen bu durum, arkadaşımın geceleri uyanmasına neden oluyor ve uykusunu düzgün alamadığı için yorgun uyanıyordu. Ne kadar üzülsem de bu konuya nasıl bir çözüm getireceğimi bilemiyordum. Zaten bahçede olup eve giremediği için hafif depresyona girip bana trip atmaya başlamıştı. Kendimin de köpeğimin de kimseye rahatsızlık vermesini istemiyordum ama hayvanı susturmam mümkün değildi. Beni çok huzursuz eden bu durum, bu kez de bende uykusuzluğa neden olmuştu, havlamasın diye arada bahçeye çıkıp sakinleştirmeye çalışıyor, onunla konuşuyordum. ‘Çok güzel sesin var birtanem, ama çok gür. Bak sen havlayınca herkes uyanıyor. Söz veriyorum kendi evimiz olunca istediğin kadar havlayabilirsin, ama biraz sabret’ diye konuşuyordum. Bolu’dayken evin içinde kaldığı geceler de bazen havlayıp beni uyandırırdı. Genelde sabaha karşı dışarı çıkmak istediğinde böyle yapardı, ben de kalkar, kapıyı açar, onu dışarı gönderir sonra da yatağıma dönerdim. Bu durum beni hiç rahatsız etmezdi, çünkü havlıyorsa bir şey istiyor demekti. Belki başka bir hayvan görüyor veya eve girmek istiyordu, bilemiyorum, ama bir şey anlatmaya çalıştığı kesindi. Tabi bu durum benim sabaha kadar uyumamama sonrasında tüm gün uyumama neden oluyordu. Bende de depresyon çanları çalıyordu. Arkadaşımın eşi merak etme, düzelir, alışır diyordu, ama arkadaşım açık şekilde ifade etmese de durumdan oldukça hoşnutsuzdu. Bolu’dan bir arkadaşımın gönderdiği resim o günlerde gülümsememe neden olmuştu. Alex’in havlayası geliyordu, ne yapabilirdi ki?
Bir sonraki hafta benim için bahsettiğim durumdan dolayı çok kötü geçmekle beraber en azından güzel bir haber almıştım. Bir ev sahibi geri dönmüştü ve Cuma günü arkadaşımla beraber evi görmeye gidecektik. Cuma iş çıkışı Düsseldorf’a gittik, ev çok güzeldi ve tamam tutalım demiştim. Ev sahibine oda için kaç kişi başvurdu diye sorduk, 13 kişi dedi.’ Peki neye göre karar veriyorsunuz? İsterseniz 6 aylık kirayı peşin verebilirim, ya da ne gerekiyorsa’ dedim. Ev sahibi ‘iç güdülerime göre karar veriyorum’ dedi. Yapacak bir şey yoktu, inşallah beni seçer diyerek evden ayrıldık. Ertesi gün beklediğim mail geldi ve beni seçmişti. 1 Şubat itibari ile yeni evimde (yani odamda) yeni hayatıma başlayacaktım.
Bir Cevap Yazın