Defalarca programını yaptığım ama gitmeyi bir türlü başaramadığım bir şehirdi Artvin. Fotoğraflarını görüp gıpta ile baktığım, “tüh havalar yine soğudu bahara erteleyelim” ya da “yaz geldi şimdi sıcak denizlere açılmak varken gidilir mi” dediğim, “aslında en güzel sonbaharda gidilirmiş” diye ertelediğim bir rota oldu hep. Kapadokya’ya mı gitsek, derken bu derinlerde kalmış ertelediğim Artvin sevdası bir anda su yüzüne çıkıverdi. İşten iki arkadaşla beraber hemen uçak biletlerini aldık, arabamızı kiraladık, ilk konaklamamızı bile ayarladık.
Uçuşumuz Ankara üstünden olduğu için sabah oldukça erken kalkarak havaalanına vardık. Üçümüz de çok heyecanlıyız fakat ben biraz endişeliyim. Çünkü tezcanlılığımdan ötürü gezi rehberlerini doğru dürüst okumadan araç kiralama işlemini gerçekleştirdim. Biraz da Karadenizliliğime güvenerek sanırım, “yok canım küçük araç da olsa yollar ne kadar kötü olabilir ki!” modundaydım. Fakat tüm gezi notlarında yayalara çıkmak için cip kiralanması önerilmiş ve ben cip kiralamadığım gerçeğini henüz Bekir Abi ve Erhan’la paylaşmadım. Fotoğraf düşkünü iki kişiye “arkadaşlar şimdi biz bu yaylaya bu araçla çıkamıyoruz” gerçeğini nasıl açıklayacağım acaba, diye düşünürken Trabzon Havalimanı’na indik. Ne kadar şanslıyım ki rezervasyon yaptığım AVİS’te son anda bir cip kiralanması iptal olmuş, ufak bir ücretle sınıf atlamanın ve bu gerginlikten kurtulmuş olmanın rahatlığı ile Jeep Renegade’in şoför koltuğuna kuruldum. Yolculuğun 10. dakikasında bu arabaya âşık oldum ve arkadaşlara kesin bir ambargo koydum. Renegade’i kimseyle paylaşamam, bana ne hep ben kullanıcam! Benim için çok önemli olan bu konu aslında diğerleri için bir o kadar önemsizmiş. “Sen kullan biz etrafa odaklanalım, işimize gelir” şeklindeki yorumlar yüreğime su serpti.
İlk rotamız Rize Ayder Yaylası ve sonrasında Pokut Yaylası. Ayder Yaylası yolu üstünde Osmanlı Restoran’da kahvaltımızı yapıyoruz. Kuymak olmazsa olmaz tabii ki. Sıkı bir kahvaltı sonrası Fırtına Deresi üzerinde zipline yapmadan olmaz. Tekrar yola koyulunca arkadaş önerisi üzerine önce Çat köyüne uğramaya karar veriyoruz. Yollar daracık, stabilize ve çılgınca virajlı. Ben bu yolda araba kullanmaktan dolayı zevkten dört köşe olmuşken, Bekir Abi ve Erhan her dönemeçte önümüze çıkan şelalecikleri, yamaçları, köy evlerini gördükçe arabayı durdurarak fotoğraf çekiyorlar. Köye vardığımızda ise bir anda hava değişti ve kar yağmaya başladı. Bu nedenle ziyareti kısa kesmek zorunda kaldık ve direksiyonu Ayder’e çevirdik.
Ayder Yaylası
Görünce ağlayacaktım neredeyse. 2009 yılında bir günlüğüne Ayder Yaylası’na gelmiştim. Tam bir Karadeniz yaylası gibi birbirine uzak ahşap evlerle bezeli, her yerden manzaranın müthiş olduğu çok sakin bir yaylaydı. Öyleydi diyorum çünkü şu anda sağlı sollu aralıksız dükkânların dizildiği, her tarafı neon lambalarla bezeli kafelerle dolmuş durumda. Araç park edecek yeri geçtim, yürüyecek yer yok. Doğa fotoğrafı çekmek mümkün değil, doğa kaybolmuş sanki. İnsanlar tarafından tüketilmiş, hor kullanılmış, tuhaf bir yere dönüşmüş Ayder.
Sanki bir Karadeniz yaylasında değilim de, şehir merkezinin ana caddesinde yürüyorum. Moralimiz bozularak ayrıldık biraz Ayder’den. Pokut Yaylası’na gitmek için tekrar Çamlıhemşin’e döndük. Ama navigasyon bir türlü düzgün rota vermeyince, birilerine soralım, dedik. Her sorduğumuz “aman sakın gitmeyin, daha dün kar yağdı her yer çamur yolda kalırsınız” deyince, ne kadar “ya bizim cipimiz çıkar” dediysem de arkadaşları ikna edemedim. Pokut Yaylası daha sonraki bir zamana ertelenmek zorunda kaldı.
Karanlık çökerken Hopa’ya vardık, kısa bir sahil yürüyüşü sonrasında akşam yemek için Sarp’a gitmeye karar verdik. Şevket Baba’da mis gibi deniz mezgitlerini lop lop yuttuktan sonra Şavşat’a kadar durmak yok. Artvin şehir merkezinin yanından geçerken bir iki gece manzarası fotoğrafı aldıktan sonra saat 00.30 sularında Şavşat’taki otelimize vardık. İlk gece için tercihimiz bungalov evler oldu. Yatmadan ertesi günün rotası oluşturuldu ve günün yorgunluğunu atma zamanı.
Bir Cevap Yazın