Herkesin aklında geç olmadan deneyimlemek istediği aktiviteler vardır mutlaka. Kimisi Everest’e çıkmak ister, kimisi buz pateni yapmak ya da sahnede şarkı söylemek, bir kez olsun bir tiyatroda rol almak gibi şeyler. Benim de yıllardır üstüne madde madde eklediğim, hayatım devam ettikçe uzunluğu artan nadiren hayatın akışından fırsat bulup küçük bir ese sığdırdığım ölmeden önce yapılacaklar listem mevcut.
Herkes 18 yaşını doldurduğu anda hayatının bambaşka olacağını sanır. Sanki 17 yaşında evdeki bir esirmişiz de, 18 olunca pool partilerde sabahlar olmasın şeklinde takılacağımızı falan sanırız. Aslında değişen bir şey yoktur, bence bu reşit olma hadisesine fazla anlam yüklenmiştir. Neyse her ergenin yaptığı gibi benim de 18’imi doldurduğumda gerçekleştirmek üzere sabırsızlıkla beklediğim bir şey vardı. Tabii ki ehliyet almak. Neyse geçmiş zaman, sıkıntısız sınavlarımı geçerek ehliyetime kavuştum. Aradan tam 13 yıl geçti. Meslek sahibi olduk, kendi kendimize yaz tatillerine gitmeye başladık. Keşke bir motor ehliyetimiz de olsaydı ne kolay olurdu aslında, şöyle sıcak havada kavrulan arabaların içine girmesek de püfür püfür rüzgâr ile motor üstünde gitsek deniz kıyısına fena olmaz mı? Aslında gayet masum olan bu niyetle çıkmıştım yola, ta ki şu her şeyi en iyi yaptığını sanan erkek şoförlerden iyice gına gelene kadar. Türkiye’ye has olduğunu düşünmemekle beraber, her kadın sürücünün hayatında en az bir kere bu tip “en iyi ben araba kullanırım” modeli erkekle karşılaştığına eminim. Siz park ederken arkanıza önünüze geçip aynadan görüş alanınızı kapatanlar, “abla öyle olmadı sen in ben park ederim” modeli, akan trafikte önüne direksiyon kırmalar, ışıkta dururken zart zurt basılan korna hatta en vahimi dururken tanışma maksatlı tamponunuza dokunduranlar. Aman ne hoşsun, dayanılmaz caziben, o direksiyon sallayışın, patlak egzozunla inanılmaz görünüyorsun…
Yine buna benzer bir hadise sonrası A2 ehliyet için başvurduğum sürücü kursuna vardım. Aslında amacım sadece A2 ehliyeti alarak gittiğim tatillerde araç opsiyonumu artırmaktı. Nereden esti aklıma o sıra bilmiyorum ama “ben E sınıfı ehliyet istiyorum” dedim. Aslında tamamen kendi tatminim için almak istediğim ama henüz ölmeden önce yapılacak işler listeme daha da uzamasın, öncelikli şeyler var diye eklemediğim, sanırım biraz da bilinçaltımın kıyılarında kalmış bir şeydi E sınıfı ehliyet almak. Sürücü kursunda şaşkınlıkla yüzüme bakan kadın görevli söylediğimi net olarak anladıktan sonra evrak hazırlıklarını tamamladık. Öyle ya E sınıfı ehliyet doktorluk yapan bir kadına niye lazım olur ki? Babası tır şoförüdür vefat etmiştir, otobüs şoförlüğünün daha iyi para kazandıracağını düşünmüştür. Hiç bir olasılık makul gelmedi. Ben de sadece “benim ehliyetim seninkini döver diyebilmek için istiyorum bu ehliyeti” dedim. Karşılıklı gülümseme, anlaşıldı, herkes mustarip “Doğan görünümlü Şahin” içinde Bağcılar kertenkelesinden bozma fiyakalı arkadaşlardan.
Daha önce ehliyet almış olanlar sadece motordan yazılı sınava giriyorlar, en azından benim zamanımda öyleydi. Tabii sınava gireceğiniz sınıf da ehliyet grubunuza göre ayrılıyor. Doğal olarak sınıfta tek kadın benim. Sınav görevlisi de geldi usulca yanıma. Şaşırmış bir ifade ister istemez, sınavda gibi uzun açıklamalar yerine “tuhaf hobilerim var” demekle yetindim.
Yazılı sınavı verdik sıra geldi direksiyon sallamaya. Kurs sahibi Mustafa Hoca’dan hızlandırılmış ders alacağım. B sınıfı ehliyetim var zaten, zaman konusunda sıkıntım da olduğundan hocam bana torpil geçti ders saati olmamasına rağmen iş çıkışı otobüs ile Halkalı’da eğitim yolunda buluştuk. Arabamı park ettim ve derse hazırım. Koltuk ve ayna ayarlama sonrası binek araçtan farklı olan vites kolunu gösterdi hocam. Araç büyüdükçe kullanımının kolaylaştığını daha önce duymuştum, adapte olmak benim için hiç zor olmadı, hatta bence ben doğuştan tır şoförüymüşüm yahu. Dönüşlerde dikkatli olmak gerekiyor gerisi hikâye. Ben kaptırdım gidiyorum hocam da benden memnun yan koltukta “sen sınavda herkesi şaşırtacaksın, değme kamyon şoförlerine taş çıkartırsın” diye gülüyor. Bilemiyorum artık gaz mı verdi yoksa hakikaten ciddi miydi ama bence bendeki cevheri gördü. Herkes memnun, ayrıldık eğitim alanından. Otobüs sonrası araba da bir tuhaf geldi. Sanki ayaklarım yerden fırlayacak gibi.
Neyse direksiyon sınavı da geldi çattı. Yaklaşık 10 kişilik bir grup içinde diğer adaylar sınava girerken aman şimdi çarpacağız anksiyetesi ile otobüs içinde sıranın bana gelmesini bekledim. Sonunda beklenen an geldi, iki sınav gözetmeninin şüpheli bakışları altında vitesimi attım, harika bir kalkış ile sürüşe başladım. 30. saniyede “tamam senin daha fazla devam etmene gerek yok” dediler gülerek. Tamam, sınavdan geçtik de bu koltuk iyiydi “biraz daha devam edebiliriz, daha nasıl park ettiğimi göstermedim” dedim ama “hadi hadi sen olmuşsun” diyerek indirdiler beni direksiyondan. En son emniyete gidip ehliyeti almak kaldı. Ehliyetimi hazırlayan memur önce ehliyetime, sonra bana, sonra tekrar ehliyetime bakarak biraz da garipseyerek verdi ehliyetimi bana.
Ölmeden önce yapılacaklar listemden bir maddenin üstünü daha gururla çizdim. Şimdi herhangi bir yerde, bir arkadaş ortamında ya da ben süper şoförüm iddiasına sahip erkek cinsiyetinin karşısında ehliyetimi çıkarıp, “ehliyetin kadar konuş, bak benimki seninkin döver” diyorum, üstüne de uzun bir marlboro çıkarıp dumanını yüzlerine üflüyorum. Suratımda gülümsemeyle o şaşkın ifadenin tadını çıkarıyorum…
Bir Cevap Yazın